Bir okyanus büyüklüğündeki “Ticaret Hukuku” içerisinde küçük bir kara parçası olarak ortaya çıkan “fikri ve sınai mülkiyete ilişkin haklar”, değişen zaman ve hızla gelişen teknolojik koşullar karşısında, ticaret hukukundan bağımsız ve fakat, onun temel değer ve anlayışından kopmamış yeni bir hukuk dalına gereksinim göstermiştir.
Fikri ve sınai mülkiyet hukuku, her geçen gün farklı biçimlere bürünen bu gereksinimin ürünü olup, aynı zamanda Avrupa Birliği ve güncel uluslararası hukuk bağlamında ele alınması gereken bir uzmanlık alanıdır.